
Bir varmış, bir yokmuş. Bir asker karınca varmış. Hep kraliçe karınca gibi kanatlara sahip olmak ve çok uzak ülkelere gitmek istermiş. Kraliçe karınca kanatlarını takmayı bırakınca onları ben alır, takarım diye hayal kurarmış.
Bir gün işini bitirip dinlenmeye çekilince hayal kurmaya başlamış. Bir ses işitmiş: “Asker karınca! Asker karınca kraliçe kanatlarını çıkarıp çöp sepetine bıraktı. Acele etmezsen onu götürüp atacaklar.” Asker karınca heyecanlanmış. Koşarak çöp sepetinin olduğu yere gitmiş. Kanatlar orada duruyormuş. Kanatları almış ve hemen oradan uzaklaşmış.
Asker karınca hemen kanatları takmış. Kapıdaki nöbetçiler onu kraliçe karınca zannetmişler. Nazikçe kapıyı açmışlar. Asker karınca uçmaya başlamış. Uçmuş, uçmuş. Ne kadar uçtuğunun farkına bile varmamış. Bir de bakmış ki dünyanın dışına çıkmış. Orada beyaz bir gök taşı görmüş. Dinlenmek için onun üzerine konmuş.
Etrafa bakınmış. Her taraf pırıl pırılmış. Bir anda kanatları ve vücudu büyümeye başlamış. Öyle büyümüş ki gövdesi bir yıldız kadar olmuş. Galiba ben büyülendim diye düşünmüş. Bu şekilde dünyaya dönmesi imkansız gözüküyormuş. Bu duruma çok üzülmüş. Uzayda yeni bir dünya aramaya başlamış. Gördüğü yıldızlar hep küçük küçükmüş. Büyük bir yıldız bulabilmek için durmadan uçuyormuş ama bulamıyormuş.
Sonunda büyük bir yıldız görmüş ve çok sevinmiş. Onun üzerine konmuş. Yıldızda taşlar altın, elmas ve zümrütten oluşuyormuş. Bunu görünce mutluluktan şarkılar söylemeye başlamış: “Bu yıldıza yalnızca ben ulaşabildim. Bu altınların, elmasların, zümrütlerin sahibi artık benim, hiç bir şey keyfimi kaçıramaz, gerçekten çok mutluyum!” Sesi yıldızlara çarparak yankılanıyormuş.
Mutluluğu çok fazla sürmemiş. Bir müddet sonra acıkmış ve susamış. Etrafı incelemiş. Ne bir ağaç ne de bir su varmış. Burda nasıl yaşayacağım, diye kara kara düşünmeye başlamış. Kendisine Yardım edecek birini aramaya başlamış. Sesini yükseltmiş: “Bana Yardım edecek kimse yok mu? Kimse yok mu?” diye bağırmaya başlamış. Hiç bir yerden cevap veren olmamış. Sonra yüksek sesle vaatlara başlamış: “Bana bir kova su 🪣 verirseniz size dilediğiniz kadar altın vereceğim. Bana iki ekmek 🥖🥖 verirseniz size dilediğiniz kadar elmas vereceğim. Bana bir kaç meyve 🍇 🥝🍓🍎 verirseniz size dilediğiniz kadar zümrüt vereceğim.” fakat kimse cevap vermemiş. Burası cehennem olsa gerek. Yiyecek yok, içecek yok, havada çok sıcak, demiş.
Zavallı asker karınca, bir süre sonra kendisini yalnızca Allah’ın işitebileceğini hatırlamış ve dua etmeye başlamış: “Allah’ım anladım ki altının, elmasın ve zümrütün hiç bir kıymeti yokmuş. Allah’ım beni bu durumdan kurtar. Allah’ım ben burada ölürsem lütfen beni cennetine koy. Bana bolca su ver, bolca ekmek ver, bolca çeşitli meyvelerden ver. Eğer tekrar dünyaya dönebilirsem yemek yemeye başlarken seni anacağım ve karnımı doyurunca sana teşekkür edeceğim. Bundan sonra verdiğin nimetleri küçümsemeyeceğim.
Dua ederken hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. Kardeşi onu uyandırmış. Uyanıp da kardeşini görünce kardeşine sarılıp öpmeye ve kendisini uyandırdığı için teşekkür etmeye başlamış. Rüyasını kardeşine anlatmış. Sonra da diğer kardeşlerine anlatmış. O gündür bu gündür tüm karıncalar sofraya otururken Bismillah ve kalkarken Elhamdülillah, diyorlarmış.
Yeni masallarda buluşmak üzere. Hoşça kalın.👋👋👋