
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bir kral varmış. Bu kral çok kötü kalpli ve zalim biriymiş ve hiç çocuğu yokmuş. Sonunda evlatlık almaya karar vermiş. Ülkesindeki herkese haber salmış. Ülkenin en güzel çocuklarını bulup saraya getirmelerini istemiş.
İnsanlar korkudan çocuklarını kucaklayıp uzak diyarlardan saraya gelmişler. Saraya gelen çocuklar o kadar güzelmiş ki kral hangisini evlatlık edineceğine bir türlü karar verememiş. Sonra aralarında kura çekmeye karar vermiş. Kura çok fakir bir ailenin kızına çıkmış. Zalim kral bu kızı sarayda alıkoymuş. Diğerlerini göndermiş.
Gel zaman git zaman olmuş. Kız bayağı büyümüş. Padişah kızına özel dersler aldırıyormuş çünkü o ölünce bu kız bu ülkeye kraliçe olacak ve ülkeyi o yönetecekmiş.
Kralın kızı, arada sırada saraydan dışarı çıkar halkın arasında dolaşırmış. Kendini gizleyerek halkın dertlerini anlamaya çalışırmış. Gelecekte halkını nasıl yönetip mutlu edeceğine dair planlar yaparmış.
Kendi gibi kalbi de çok güzelmiş. Hem çok adaletli hem de çok merhametli bir kızmış. Babasının halka haşin davranmasından hiç mi hiç hoşlanmazmış. Onun ülkesinde herkes mutlu olmalıymış. Adalet ve eşitlik yerini bulmalıymış.
Bir gün bir çocuğa rastlamış. Çocuk perişan bir vaziyetteymiş. Aç susuz ve çıplakmış. Çocuğa neden bu halde olduğunu sormuş. Çocuk başlarındaki padişahın çok zalim olduğunu ve kendisini, annesini, kardeşlerini hiç günahları yokken cezalandırdığını ve aç susuz bıraktığını söylemiş.
Baba bunu nasıl yaparsın, günahsız insanları nasıl cezalandırırsın, diye düşünerek saraya doğru yürümüş. İlk işi babasının huzuruna çıkıp bunun hesabını sormak olmuş. Babası, ben suçsuz hiç bir vatandaşımı cezalandırmam, demiş. Prensesin aklı iyice karışmış.
Gerçeği araştırmak ve anlamak için fakir çocuğu tekrar görmeye karar vermiş. Saraydan ayrılmış. Fakir çocuğu bulmuş. Fakir çocuk da onu alıp ailesinin olduğu yere götürmüş. Küçücük kardeşleri ve annesiyle tanıştırmış. Kardeşleri küçük olduğu için anneleri çalışamıyormuş. Babaları da hapisteymiş. Tam yirmi yıl hapis yatacakmış.
Çocuk: “Babam yirmi yıl hapis cezası aldı. Annem kardeşlerim küçük olduğu için işe gidemiyor. Babam suç işledi, hapiste yatıyor ve cezasını çekiyor. Suçlu olan babam ama o aç değil, açıkta değil. Biz aç ve açıktayız. Kralımız bize zulmediyor. Sizce bu adalet mi?..” demiş.
İyi kalpli prenses düşünmüş taşınmış ve bunun bir adaletsizlik olduğuna karar vermiş. Sonra onlara maddi yardımda bulunmaya başlamış. Artık onlar aç kalmıyorlar, çıplak kalmıyorlarmış ama yine de mutlu olmuyorlarmış. İyi kalpli prenses neden onları bir türlü mutlu edemediğini düşünüyormuş. Bu durumun mutlaka bir çözümü vardır. Kraliçe olup başa geçmeden önce buna bir çare bulmalıyım, diye düşünüyormuş.
Aradan aylar, yıllar geçmiş. Kral hastalanmış. Ölmeden önce ülkenin ileri gelenlerini saraya çağırmış. Tahtını kızına bıraktığını ilan etmiş. Bir kaç gün sonra da ölmüş. İyi kalpli prenses artık bir kraliçeymiş. Kocaman bir ülkeyi yönetecekmiş.
Kraliçe hemen kolları sıvamış. Zenginlerden aşırıya kaçmadan makul vergiler almaya başlamış. Aldığı vergileri adil bir şekilde kullanmaya başlamış. Aradan beş yıl geçmiş. Halkında aç, susuz kimse kalmamış.
Tanıştığı fakir aile artık mutlu olmuşlardır, diye düşünüyormuş. Onları tekrar görmek istemiş ve ziyaretlerine gitmiş. Aradan yıllar geçtiği için çocuklar bayağı büyümüşler ama hiç bir eksikleri olmadıkları halde yine de yüzleri gülmüyor ve çok mutsuz gözüküyorlarmış.
Kraliçe neden bu kadar mutsuz olduklarını sormuş. Her şeye sahipsiniz, demiş. En küçükleri: “Evet, hepimiz çok mutsuzuz çünkü diğer çocuklar gibi babamız yanımızda değil. Saçımızı okşamıyor. Bizi öpmüyor. Biz babamızın yanımızda olmasını istiyoruz.” diye cevaplamış.
Kraliçe oradan ayrılırken oldukça üzgünmüş: “Öyle bir ceza vermeliyim ki bu cezadan yalnızca suçlu etkilensin. Suçsuz yere başkaları etkilenmesin. Kesinlikle bunu çözmeliyim. Bunun mutlaka bir çaresi vardır…” diye düşünmeye başlamış.
Saraya gelmiş ama geceleri uykusu kaçıyormuş. Benim ülkemde mutsuz insanlar olmamalı. Onlar mutsuzken ben nasıl mutlu olabilirim ki, diyor ve çok mu çok üzülüyormuş.
Ülkesinin ileri gelenlerinden yaşlı ve tecrübeli olanlarını saraya davet etmiş. Onlardan kendisine yardım etmelerini istemiş. Onlar bile bu işe bir çözüm bulamamış ve kendilerine bir yol göstermesi için Allah’a yalvarmaya başlamışlar. Dua ede ede ölmüş.
Güzel ve merhametli kraliçe, mezar taşına: “Tüm insanların mutlu olması için elinde bir reçetesi olan var mı ya da bu konuda kafa yoran birileri var mı? Bir çare bulan olursa mezarıma gelip bana söylesin. Ben mezarımda dahi buna çare arıyor, olacağım.” yazdırmış.
Sevgili çocuklar bu konuda bir öneriniz var mı? Varsa büyüklerinize söyleyin ya da bütün insanların mutlu olacağı planlarınızı şimdiden oluşturmaya ve geliştirmeye çalışın. İyi kraliçe de huzur içinde uyusun olmaz mı.
Yeni öykülerde buluşmak üzere hoşça kalın. ❤️👋