KISACA: HADİS İLMİ NE DEMEK?

Peygamberimizin ashabı, cahiliye döneminde vahiy devam ederken yaşadıkları anılarını, Peygamberimizin vefatından sonra gelen kuşaklara anlatıyor. Sonradan gelenler bunları toplayarak bir ilim inşa ediyor. Buna “Hadis İlmi” deniyor. Bu konuyla ilgili terimler oluşturuyorlar. Bu terimler aşağıda sıralanmıştır.

Hadis ilmi: Hadislerin tespit edilmesiyle ilgili bilim dalının genel adıdır.
Hadis usulü: Hadislerin sınıflandırılmalarıyla uğraşan alt bilim dalıdır.
Metin: Hadisin sözlü ve yazılı olarak aktarılan lafızlarıdır.
Muhaddis: Hadis ilmiyle uğraşan kişidir.

Hadis Yazmanın Yasaklanması:

Resülullah’ın hadisleri yazmayı yasaklamasının en önemli sebebi, Kur’an ayetleriyle hadislerin karıştırılması ve hadislerin Kur’an’ın önüne geçerek Kur’an’ın ihmal edilmesi, ihtimalidir. İnsanların, hadisleri Kur’an ayetleriyle karıştırıp, onları Allah kelamı zannetmeleri: “Bu Allah tarafındandır.” demeleri onları küfre götürebilir çünkü geçmiş ümmetlerde bu yaşanmıştır.

Bundan dolayı Allah, Peygamberimize ümmetin ve sen bu Kitaptan sorguya çekileceksiniz, buyurmuştur. Allah, büyük günahlardan sakınmamızı, küçük günahlarımızı affedebileceğini bildiriyor. Lüzumsuz ayrıntılara girmeden ve dini teferruatlara boğmadan yaşamamızı istiyor.

Hüküm içeren önemli konularda yalnızca Kur’an Kur’an ayetleri dikkate alınmalıdır. Ayrıca Kur’an’da insanların yorumuna bırakılan konular da bulunmaktadır. İnsanların yorumuna izin verilen bu konularda ise adalet ve merhamet göz önünde bulundurulmalıdır çünkü Allah, uygulamalarda merhametin ve adaletin temel alınmasını emreder. İslam’ın özü merhamet, adalet ve ibadettir.

Aktarılan Hadislerin Dini Öğretilerde Kullanımı:

Hadisler Kur’an tamamlanmadan önceki zamanları rivayet ettiği için bazı hadisler, Kur’an’i kriterlere uygun olduğu halde bazı hadisler, cahiliye döneminin gelenek göreneklerini yansıtmaktadır. Kötü niyetli kimselerin, Kur’an’i kriterlere uygun olmayan bu hadisleri İslam’ın öğretileriymiş gibi ortaya getirerek, İslam’ı karalamaya çalışacağı muhtemeldir.

Aşağıda örnek olarak verdiğim iki hadis var. Bu hadislerde geçen olaylar, Kur’an’dan iki ayetin Peygamberimize henüz yeni indiği bir zaman diliminde yaşanmış iki olayı yansıtıyor:

Hazreti Ömer bir gün evinde oturuyor, Ebu Musa El Eşari geliyor, kapıya üç defa vuruyor, kapı açılmayınca Ebu Musa El Eşari geri dönüyor. Hazreti Ömer niye gitti, beklemedi; çağırın onu, diyor. Çağırıyorlar. Ebu Musa El Eşari: “Ben Allah Resulü’nü şöyle derken işittim.” diyor. Allah Resulü: “İzin üç kesedir, üç kere çalarsın bitti.” diyor. Hazreti Ömer: “Ben Peygamberden böyle bir şey duymadım. Bununla ilgili şahidin var mı?” diyor. Bunun üzerine Ebu Musa El Eşari: “Ben böyle bir olay yaşadım, içinizde bana şahitlik edecek biri var mı?” diyor. Muhammed İbn Mesleme ayağa kalkıyor ve “Allah Resulü bunu söylediği zaman ben oradaydım.” diyor. Hazreti Ömer: “Tamam, o zaman sorun yok.” diyor.

Hazreti Ebu Bekir’e bir gün yaşlı bir kadın geliyor: “Benim çocuğum öldü. Bana mirastan pay vermiyorlar.” diyor. Hazreti Ebu Bekir: “Vallahi ben Allah’ın Kitabında veya Allah Rasulü’nün sünnetinde bununla ilgili bir hüküm olduğunu bilmiyorum.” diyor. Sonra: “Dur, diğer insanlara bir sorayım, belki ashabın arasında bunu bilen biri vardır.” diyor. İnsanlara: “Bu kadının durumuyla ilgili bir şey bilen var mı?” diyor. İçlerinden biri cevaplıyor: “Evet, Allah Rasulü’nden mirasın altıda birinin annesine verildiğini duymuştum.” diyor. Ebu Bekir: “Allah Resulü madem böyle bir hüküm vermiş, öyleyse senin payın altıda birdir.” diyor.

Örneğin, bu hadislerde belirtilen, Buhari ve Müslim’de hadis olarak geçen: “Kapıyı çaldığınız zaman size üç defa içeri gir denmezse girmeyin.” sözü ayet olarak Kur’an’ı Kerim’de geçiyor.

Peygamberimize inen ayetleri, ashaptan her biri aynı zamanda duymuyordu. Bunu, aktarılan rivayetlerde açıkça görebiliyoruz. Hazreti Ömer’in ve Hazreti Ebu Bekir’in o gün belki bilmediği çünkü henüz duymadığı ve duyunca doğruluğunun kanıtı olarak olayı birebir görmüş, Peygamberimizden duymuş; iki şahit aradığı ve ondan sonra inandığı ve uyguladığı görülüyor çünkü kulaktan kulağa işitilen hükümlerde ekleme veya çıkarma olabilir.

Bu olaylarda geçen hükümleri, benzer şekilde ayetlerde de görüyoruz çünkü inan her bir ayet, kayıt altına alınıyor ve ciltlenmeye hazır hale getiriyordu. Peygamberimizin eşlerinden biri olan Hazreti Hafsa Bint Ömer’in evinde muhafaza altında bulunuyordu. Bu Kur’an’ın sonradan toplanıp yazıldığını ve Hazreti Hafsa’ya muhafaza için teslim edildiğini ileri sürenler de olmuştur.

Rivayetlerdeki gibi taşa kemiğe vs. yazılarak toplanmadığını, kayıt edilerek muhafaza edildiğini ayetlerden rahatça anlamak mümkündür. Nerden geldiği belli olmayan rivayetlere rağbet etmemek gerekir. Bu rivayetler Kur’an hakkında bizi yanılgıya düşürmek için kullanılan birer araçtan başka bir şey olamaz.

Kur’an’da, Kur’an’ı Kerim’in ince deri üzerine satır satır yazıldığı bildirilmektedir. Rivayetlere rağbet etmemek gerekir. Rivayetlerin bir kısmı, İslam düşmanları tarafından ustaca ortaya atılmış dedikodulardan ibarettir ancak ciltlenmesi Peygamberimizin vefatından sonra yapılmıştır. Rabbimiz, büyük günahlardan kaçınırsanız küçük günahlarınızı affederim, diyor.

4: NİSA / 31. Eğer size bildirilmiş olan büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı bağışlarız ve sizi değerli bir mevkie koyarız.

Bugün elimizde tamamlanmış bir Kur’an var. Peygamberimiz ve biz bu Kitaptan sorguya çekileceğiz. Bundan dolayı Müslümanların hadis öğretisinde baş vuru ölçütü Kur’an’ı Kerim olmalıdır fakat Kur’an meallerinde de problemler vardır. Bazı kimseler yalnız Kur’an demekte fakat Kur’an’i gerçekleri gizlemek için gayret göstermektedir. Kur’an’ı hakim kılmak demek, uygulamalarda adalet ve merhameti hakim kılmaktır. Bazıları, bunları hakim kılmak yerine iman ve ibadetleri inkar etmenin yollarını ararlar ve ayetlerin anlamlarını kaydırmaya çalışırlar.

Kur’an’da harekeleme ve noktalama hataları olabilir çünkü bunlar sonradan ilave edilmiş şeylerdir. Bu hatalar merhamet, adalet gözetilerek ve Kur’an’ın ruhuna aykırı düşmeyecek şekilde gözden geçirilebilir. Yine ölçüt Kur’an’ın kendisi olmalıdır çünkü Kur’an’ın aslı üzerinde bir değişiklik söz konusu olamaz. Allah Kur’an’ı Kerim’i koruyacağını bildirmektedir.

Kur’an Kayda Alınmış, Güvenilir Bir İlahi Metinler Belgesidir

Ashabın rivayette bulunduğu olayların geçtiği zamanlarda, ellerinde tamamlanmış ilahi bir metin yoktu. Dolayısıyla “Allah bu konuda ne hüküm vermemizi istiyor, kitabı açalım da bir bakalım” deme şansları yoktu. Bu ileride bir sorun oluşturmasın diye inen ayetler ince deri üzerine satır satır yazıldı. Sonra bu yazılan ayetler ciltlenerek bir mushaf haline getirildi. Böylece Allah’ın emir ve tavsiyeleri sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere ulaştı.

Kitap tamamlandı. Bütün ana hükümler Kitapta yer alıyor ve Kur’an tamamlandıktan sonra artık şahide gerek kalmıyor çünkü Rabbimiz: “Şahit olarak Allah yeter!” diyor. Peygamberimize sen ve kavmin bu kitaptan sorguya çekileceksiniz diye bildiriyor. Allah ayetlerde şöyle buyuruyor:

43: ZUHRUF / 44. Doğrusu bu Kur’an, senin için de kavmin için de bir öğüttür ve siz de ondan sorguya çekileceksiniz.

43: ZUHRUF: 43, 44. (Ey Peygamber!) Sana vahiy olunana sarıl. Muhakkak ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin! 

Peygamberimizin Ümmî Olarak Anılması:

Peygamberimiz aldığı her vahyi ilk önce sözlü olarak halka iletiyor. Sonra parşömen (deri kâğıt) üzerine satır satır kaydediyordu. (Peygamberimizin ümmî olduğunu, okuma yazma bilmediğini ileri sürenler olmuşsa da okuma yazma bildiğini ve kendisine ümmî denilmesinin nedeninin anadan yeni doğmuş gibi temiz bir insan olmasına atıfta bulunmak için olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Örneğin, Hazreti İsa’ya da benzer şekilde “ana kuzusu” denmiştir. Ana kuzusu denilerek onun bir çocuk kadar günahsız, mahsun olduğu mesajı verilmek istenmiştir.) Her bir kişi, peygamberlere verilen sıfatları kendi anlayışına göre farklı şekillerde anlayabilir. Bu bir inanç meselesidir.