
Giriş
İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin gönderiliş amacı, insanları Allah’a kulluğa davet etmek olmuştur. Ancak zamanla bazı dinî önderler, kendilerine “aracı” veya “yetki sahibi” bir konum biçerek bu çağrıyı gölgelemişlerdir. Âl-i İmrân Suresi’nin 79. ayeti, dinin özüne dair bu temel sapmayı açık bir şekilde reddeder. Bu yazıda, bu ayetin tefsirinden yola çıkarak peygamberin rolü, kulun sorumluluğu ve dinî otoritenin sınırları üzerine bir düşünce yürütülecektir.
Ayetin Meali ve İlk Anlam Katmanı
“Hiçbir beşer için, Allah kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik verdikten sonra kalkıp da insanlara, ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun’ demesi olacak şey değildir. Aksine, ‘Kitabı okuyor, öğretiyor olması sebebiyle Rabbe halis kullar olun’ der.” (Âl-i İmrân 3/79)
Bu ayette Allah, peygamberlik gibi en yüksek derecede bir görev verilen bir kimsenin bile, insanları kendi otoritesine çağırmasının mümkün olmadığını vurgular. Bu, dinî liderliğin ve öğreticiliğin sınırlarını belirleyen çok çarpıcı bir ifadedir.
Tefsirlerde Ortaya Konan Yorumlar
1. Vahyin Nihai Otoritesi:
Klasik tefsirlerde, bu ayetin bazı Yahudi ve Hristiyan din adamlarına işaret ettiği belirtilir. Bazıları, kendilerine kitap verilen peygamberlerin adını kullanarak kendi görüşlerini din gibi sunmuşlardır. Bu ayet, peygamberin bile vahyin dışına çıkamayacağına, dolayısıyla hiçbir beşerin mutlak otorite olamayacağına işaret eder (bk. Taberî, Râzî).
2. Peygamberin Görevi Aracılık Değil, Rehberliktir:
Ayette geçen “Hûnû rabbâniyyîn” (Rabbanî olun) ifadesi, Allah’a adanmış, bilgiyi kullukla birleştiren insanlar anlamındadır. Peygamberler, insanları kendilerine değil Allah’a yönlendirir. Bu yönüyle ayet, mistik aracılık anlayışlarını ve kutsal kişi mitini reddeder.
Dinî Otoritenin Sınırları ve Modern Yansımaları
Bugün hâlâ bazı dinî otoritelerin “Allah adına konuşma”, “günah bağışlama”, “cennet garantisi verme” gibi iddialarda bulunduğuna şahit oluyoruz. Oysa bu ayet, vahyin öznesinin Allah, öğreticisinin ise beşer olduğunu hatırlatır. Dinî bilgiye sahip olan kişinin görevi, kendine bağlılık istemek değil, insanları Allah’ın kelamıyla buluşturmak olmalıdır.
“Allah’ın dini, insanların etrafında değil, vahyin etrafında şekillenir.”
Sonuç: Halis Kulluk ve Bireysel Sorumluluk
Âl-i İmrân 79. ayet, inananlara şu temel mesajı verir:
“Dinî otorite, insanlara boyun eğdirmek için değil; insanları Allah’a yöneltmek için vardır.”
Her birey, Rabbinin kelamını anlamak, öğrenmek ve yaşamakla yükümlüdür. Kimse kimsenin yerine kulluk yapamaz. Ne peygamberler, ne şeyhler, ne de âlimler… Hepsi Allah’a kul olmakta eşittir.