Bidat Asr-ı saâdet’ten sonra ortaya çıkan bir kavramdır. Şer’i delile dayanmaz. Bidat Arapça’da “icat etmek” daha önce benzeri bulunmayan sonradan ortaya çıkan inanç, ibadet ve uygulama anlamına gelir. Sonradan ortaya çıkmış bazı uygulamaların Kitab’a ve sünnete aykırı olduğu ifade edilir. Bu açıdan bidat’ın ne olduğunun bilinmesi gerekir. Bu yazıda bidat konusunda kısa ve açıklayıcı bir yorum sunulacaktır.
Bidat, Neden Sakıncalı Kabul Edilmiştir?
Bid‘at, İslam terminolojisinde, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve onun dört halifesinin (Hulefa-i Raşidin) döneminde bulunmayan, ancak sonradan dine eklenen inanç, söz, fiil ve adetler için kullanılan bir kavramdır. Bu terim, esas itibarıyla İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an ve sahih sünnette yer almayan, ancak zamanla bir ibadet veya dinî bir uygulama olarak kabul edilen her türlü yeniliği ifade eder. Bid‘at, bazen iyi niyetle ortaya çıkmış olsa bile, dinin aslî yapısını değiştirme ve ona sonradan eklemeler yapma anlamına geldiği için genellikle olumsuz bir anlam taşır.
İslam âlimleri, bid‘atın iki temel şekilde tezahür ettiğini belirtmişlerdir. Bunlardan ilki, dinde olmayan bir şeyi ibadet veya dinî bir hüküm gibi göstermektir. Örneğin, farz veya sünnet olmayan bir ibadeti zorunluymuş gibi uygulamak, dinin asli emirlerine eklemeler yapmak bu kapsama girer. İkinci tür bid‘at ise, dinin önem verdiği bazı hususları değersiz göstererek, bunların dinden bağımsız olduğunu iddia etmektir. Bu tür bir yaklaşım da İslam’ın bütünlüğünü bozabileceği için sakıncalı kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, bid‘at kavramı, dinin aslını koruma ve onu insanların keyfi değişikliklerinden muhafaza etme çabasının bir yansımasıdır. Bu nedenle, bir uygulamanın gerçekten İslam’ın özüne uygun olup olmadığı, onun Kur’an ve sahih sünnetle desteklenip desteklenmediğine bağlıdır. Dini konularda yenilik yaparken, bu çerçevede hareket etmek ve İslam’ın temel ilkelerine aykırı olmayan, toplumun faydasına olan uygulamaları titizlikle değerlendirmek gerekir.
———————
Bir şeyin bidat olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
Evet, bir şeyin bid‘at olup olmadığını anlamak için İslam âlimleri tarafından belirlenen bazı ölçütler vardır. Bu ölçütler, Kur’an ve sahih sünnet çerçevesinde şekillenmiş olup, bir uygulamanın dine sonradan eklenmiş ve bid‘at olup olmadığını değerlendirmeye yardımcı olur.
1. Kur’an ve Sünnet’e Uygunluk
İslam’da temel kaynaklar Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetidir. Eğer bir inanış, ibadet veya uygulama bu iki temel kaynaktan doğrudan destek buluyorsa, o şey bid‘at değildir. Ancak eğer Kur’an ve sünnette böyle bir uygulamanın izine rastlanmıyorsa ve dinî bir hüküm gibi sunuluyorsa, bid‘at olma ihtimali yüksektir.
Örneğin, beş vakit namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetler açık bir şekilde Kur’an ve sünnetle sabittir. Ancak, örneğin Hz. Peygamber’in yapmadığı yeni bir ibadet şekli icat edilip “bu da farzdır” denirse, bu bir bid‘at olur.
2. Hz. Peygamber’in ve Dört Halifenin Uygulamalarına Uygunluk
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sahabeye bıraktığı miras, onun sünnetidir. Ayrıca, Hulefa-i Raşidin (Dört Halife: Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali) döneminde İslam’ın uygulanışı da önemlidir. Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Size sünnetimi ve doğru yolda olan Hulefa-i Raşidîn’in sünnetini bırakıyorum. Bunlara sımsıkı yapışın.” (Tirmizi, İlim, 16)
Bu nedenle, eğer bir uygulama veya inanç, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve dört halifenin yoluna aykırıysa, bid‘at olma ihtimali yüksektir.
3. Dinî Bir Zorunluluk Olarak Sunulması
Eğer bir şey ibadet veya dinî bir vecibe gibi gösteriliyorsa, ancak Kur’an ve sünnette böyle bir emir yoksa, bu bir bid‘at olabilir.
Örneğin:
• Farz ve sünnet olmayan bir ibadeti zorunluymuş gibi uygulamak (Örneğin, “Bu zikir çekilmezse ibadet eksik kalır” gibi ifadeler kullanmak)
• Peygamberimizden gelmeyen bir dua veya ibadeti şart koşmak
• Dini bir gereklilik olmayan bir ritüeli şartmış gibi sunmak
Buna karşılık, günlük hayatta dini olmayan bazı yenilikler bid‘at sayılmaz. Örneğin, mikrofonla ezan okumak, kitap ve internetten dini bilgi edinmek, camileri aydınlatmak gibi yenilikler bid‘at değildir, çünkü bunlar dinin aslını değiştirmez, ibadeti kolaylaştıran araçlardır.
4. Dini Aslından Saptırıp Değiştirmesi
Bid‘atın en büyük tehlikesi, dini asıl kaynağından saptırmasıdır. Eğer bir şey, İslam’ın temel öğretilerine aykırı bir anlayış oluşturuyorsa veya bir ibadetin özünü değiştiriyorsa, bid‘at olarak değerlendirilir.
Örneğin:
• Namazın rekat sayısını değiştirmek (Farz olan 4 rekâtlık namazı 5’e çıkarmak)
• Kur’an’ın anlamını bozan yeni bir tefsir geliştirmek
• Mezarlıkta mum yakarak dua etmeyi şart koşmak
Buna karşılık, dini kolaylaştıran ancak özünü değiştirmeyen yenilikler bid‘at sayılmaz. Örneğin, teravih namazını toplu kılmak, Kur’an’ın kitap hâline getirilmesi, dini ilimlerin sistematik hale getirilmesi gibi uygulamalar aslında dinin korunmasına hizmet ettiği için İslam âlimleri tarafından kabul görmüştür.
Sonuç
Bir şeyin bid‘at olup olmadığını anlamak için şu sorular sorulabilir:
- Bu uygulama Kur’an ve sünnet ile örtüşüyor mu?
- Hz. Peygamber (s.a.v.) ve dört halifenin uygulamalarına uygun mu?
- Dini bir zorunluluk gibi mi sunuluyor, yoksa sadece bir kolaylık mı sağlıyor?
- Dinin özüne zarar veriyor mu, yoksa ibadetleri kolaylaştırıyor mu?
Eğer bir uygulama dini bir hüküm olarak sunuluyorsa ama Kur’an ve sünnette yoksa, Peygamberimiz ve sahabeler tarafından uygulanmamışsa ve ibadetin özünü değiştiriyorsa, büyük ihtimalle bid‘attir. Ancak eğer sadece dini kolaylaştıran bir araç veya yöntemse, bid‘at olarak değerlendirilmez.