Yaratılmışlara değil, yaratana ibadet et! Fussilet 37. Ayet

Fussilet 37: Yaratılış ve Secde İlişkisi

Giriş:

Gece ve gündüz, güneş ve ay… İnsanlık tarihi boyunca bu dört kavram, hem korkunun hem hayranlığın kaynağı olmuştur. Kimi toplumlar güneşe tapmış, kimi ayın uğuruna inanmış, kimiyse geceyi kötülüğün, gündüzü iyiliğin simgesi saymıştır.

Oysa Fussilet Suresi 37. ayet, tüm bu sembollerin ötesine geçerek insana şu mesajı verir:

“Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin; onları yaratan Allah’a secde edin, eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız.”

Bu ayet, insanın evren karşısındaki hayretini doğru bir yöne yönlendirir: yaratılmışı değil, yaratanı yüceltmek.

1. Yaratılışın Dili: Güneş ve Ay Birer Ayettir

Kur’an’da “ayet” yalnızca metinlerdeki cümleleri değil, aynı zamanda kâinattaki işaretleri de ifade eder.

Güneşin her gün doğup batması, ayın evrelerle dolup boşalması, yalnızca fiziksel olaylar değil; ilahi bir düzenin harf harf yazılış biçimidir.

Her ışık, her gölge, her ritim bir anlam taşır: düzen, süreklilik ve hikmet.

İnsan bu işaretleri okuduğunda, aslında Yaratıcı’nın sanatını okumaktadır.

2. İnsanın Sınavı: Hayranlık mı, Haddi Aşmak mı?

Tarih boyunca insanlar gördükleri muhteşem varlıklar karşısında secdeye kapanmışlardır.

Mısırlılar güneşe, Babilliler yıldızlara, Yunanlılar Ay tanrıçasına tapmışlardır.

Oysa Kur’an bu yönelişi tersine çevirir:

“Onları yaratan Allah’a secde edin.”

Burada tevhid bilincinin özü vurgulanır:

Hayranlık, yönünü şaşırdığında şirke dönüşür.

Bu yüzden insana düşen, yaratılmışı yüceltmek değil; yaratılışın ardındaki sanatkârı tanımaktır.

3. Modern Çağda Yeni Putlar

Bugün kimse güneşe secde etmiyor gibi görünse de, insanlık yeni “ışık kaynakları” buldu kendine:

Şöhretin ışığı, Paranın parıltısı, Teknolojinin ekran ışığı.

Hepsi göz kamaştırıyor; ama aynı zamanda insanın iç gözünü karartıyor.

Fussilet 37, bu çağda yeniden yankılanıyor:

“Onlara değil, onları var eden Kudret’e yönel.”

Gerçek secde, yalnızca Allah’a boyun eğmek, O’nun dışındaki her ışığı bir vesile, bir işaret olarak görmekle mümkündür.

4. Secde: Bilincin Eğilişi

Kur’an’da secde, bedensel bir hareketten öte ruhun teslimiyetidir.

İnsan secde ettiğinde yalnız alnını değil, benliğini de yere koyar.

Güneşe değil, güneşi emrine veren Allah’a secde eden kişi, evrenle çatışmaz; onun ritmine katılır.

Çünkü o bilir ki, geceyle gündüz arasındaki geçişler de birer dua gibidir — biri kapanışı, diğeri uyanışı simgeler.

Sonuç: Işığın Ötesine Bakabilmek

Fussilet 37, insanın göğe bakarken yere sağlam basmasını öğretir.

Güneşin sıcaklığında, ayın serinliğinde, gecenin sessizliğinde ve gündüzün hareketinde Allah’ın sanatını görmek, insanı secdeye götürür.

Ama o secde, varlıklara değil, onları var eden Sanatkâr’a yönelir.

“İnsana düşen, yaratılmışı yüceltmek değil; yaratılışın ardındaki sanatkârı tanımaktır.” 🌙