İslam hukukunda erkeğin üç talak hakkı, yani üç boşama hakkı, kadının statüsü üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ancak bu uygulamanın kökenleri, kıyas ve icma yoluyla ortaya atılan bir anlayışla şekillenmiştir. Bu yazıda, İslam hukukunda kadının boşanma hakkı ve bu hakkın pratikteki yansımaları üzerinde durulacaktır.
İcma ve Kıyasın Rolü:
Erkeğin üç talaka sahip olduğu yani üç boşama hakkına sahip olduğu isterse eşini arka arkaya üç defa boş ol, diyerek bir kerede boşayabileceği kıyas ve icma yolu ile ortaya atılmış bir uygulamadır.
(İcma: Bir hadisenin dini hükmünü ortaya koymak konusunda fakihlerin görüşlerinin bir noktada birleşmesidir. Kıyas: Bir hadisenin dini hükmünü ortaya koymak konusunda bir fakihin şahsî görüşüdür.)
Kadının Evlenme ve Boşanma Yetkisi:
Kadının evlenme yetkisi genellikle aile büyükleri tarafından belirlenir. Kadının boşanma yetkisi ise bazı fukaha tarafından verilen adaletsiz fetvalara maruz kalmıştır. Bu fetvalara göre kocası kadını günde on kez dövse bile kadın kocasından boşanamaz. Kadının ne boşama ne de boşanma hakkı vardır.
Kadının Boşama Hakkı ve Sınırlamalar:
Fakihler, üç kez boş ol demekle “üç talak” birden harcanmış olur. Kadın kocasından boş olur ve aynı evde kalmaları onlara haram olur, diye fetvalar vermişlerdir. Eleştiriler ve verilen tepkiler sonucu bunu biraz yumuşatmak ve kadınlara da boşanma yolunu açmak için sözde kadınlar lehine bir fetva vermişlerdir: Kadının kocası evlenirken veya daha sonra “Üç talak hakkımdan birini sana verdim.” derse kadın boşama hakkından birine sahip olur, demişlerdir.
Bu bir uydurma ve aldatmacadır. Geri kalan iki boşama hakkına kocası sahip bulunmaktadır. İsterse eşini boşamaz nikahında tutmaya ve ona zulmetmeye devam eder.
Ayrıca bir ayet bilinçli olarak hatalı çevrilmiştir ve kadın kocasını boşayabilmek için kocasına maddi bir diyet ödemek zorundadır, denilmiştir.
Kadını dört duvar arasına kapatmışlardır. Kadın hiç bir mesleği icra edemez ve dolayısıyla para kazanamaz fakat kocasından boşanabilmek için kadına diyet ödettirilir. Bu büyük bir zulümdür. Zulmü yapan Allah değildir. Allah hiç bir kuluna zulmetmez.
Kadın sürekli iki kelimeden oluşan bir tehditle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum kadınların köle muamelesi görmesine sebep olmuştur. Kadınlar resmen köleleştirilmiştir. Kocası kadını hiç ummadığı bir anda kapının önüne koyabilir.
Bu boşama tarzı gayri İslamidir. Paralel dinin ürünüdür. Bu boşama tarzına göre adam üç kere: “Boş ol!” derse artık karı, koca birbirlerine haram olurlar ve aynı evde kalamazlar.
Kadın iddet bekler fakat kocasının evinde iddet beklemez. Artık kocanın hiç bir sorumluluğu yoktur. Hamile de olsa erkek onunla hiç görüşmez, onun barınma ve nafaka gibi ihtiyaçlarını da karşılamaz. Halbuki kadının iddet müddetinin gözetilmesi ve iddet müddeti süresinde evinden çıkarılmamasıyla ilgili hem ayet hem de hadis bulunmaktadır.
Gerçek İslam Hukuku ve oluşturulmuş fıkıh arasındaki çelişkiler vardır:
Fıkıhtaki hükümler, Allah’ın hükümlerine aykırıdır. İslam’da sadece zina eden kadın evden uzaklaştırılabilir. O da tabi ki mahkemede dört şahit bulup getirilirse mümkündür yoksa evden uzaklaştırılmaz.
Kanun kelimesinin Arapça’daki karşılığı şeriattır. Allah’ın istediği boşanmada üç talak, diye erkeğe verilmiş bir hak söz konusu değildir. Boşanmak isteyen kimseler ne olursa olsun, mahkeme yoluyla, şer-i boşanma usulüyle boşanabilir. Şer-i boşanma iki duruşmada gerçekleşir. İki duruşma arasında üç ay bekleme süresi vardır ve bu süre eşler aynı evde kalırlar. Erkek evin nafakasını karşılamaya devam eder. Bu süre zarfında eşler kararlarını bir daha gözden geçirmiş olurlar ve barışmaları umulur.
Kadın hamileyse bu süre kadın yükünü bırakıncaya kadar sürer. Emzirmek isterse çocuk sütten kesilinceye kadar kadının barınma ve diğer ihtiyaçlarını kocası karşılar. Bu sürede çocuğa baktığı ve başka bir işte çalışamadığı için kocası kadına ücret öder. Emzirme ücreti konusunda anlaşamazlarsa koca başka bir bakıcı bulabilir.
Cahiliye devrinde genellikle erkekler yuvayı dağıttığı için boşanma ile ilgili ayetlerde daha çok erkeklere hitap edilip erkeklerin uyarıldığı görülür. Erkek ulemalardan bazıları, kendilerine yapılan bu uyarıları pasifize edebilmek için hile-i şeriyye yapmış yani dini konularda hep hileye baş vurmuşlardır. Kadınlar aleyhine yorumlar geliştirmişlerdir. Bu konular din adamları arasında büyük tartışmalara sebep olmuştur.
Sonuç:
İslam hukukunda erkeğin üç talak hakkı yoktur. Kadının statüsü, fıkhi görüşler ve pratikteki uygulamalar ile dejenere olmuştur. Ancak, bu uygulamaların zaman içinde nasıl evrildiği ve kadınların bu durumdan nasıl etkilendiği, dikkatle incelenmelidir. Din adamları arasındaki tartışmalar Kur’an’ın içerdiği hükümler ışığında ilerlemelidir. İslam hukukunun sunduğu insanlar arası adalet göz önünde bulundurulmalıdır. Kadın haklarının güçlendirilmesi adına atılacak adımlar titizlikle değerlendirilmelidir.